Günlerdir bir şarkı var dilimde. Herkesin öyle olmaz mı? Tam da söylemek istediklerini anlatır. The blind lead the blind (sleeping pulse)
İnsan, yaşadığı kadar yaşattıklarından da sorumludur. Hangi insan, bir zamanlar elini bırakmadığı kişiye ateş uzatır ki? Ya da sönmeye meyleden bir korun üzerine kim galon galon benzin döker?
Konu bir insanın acımasızlığıysa eğer şekil mekil önemini yitiriyor. Tanrı bile cevaplamamıştır bu soruyu! Oysa insanın insana borcudur insan olmak, Tanrı’ya değil!
Sen bir insandın benim gözümde. Bütün yaratılmışların yanında ve nitekim Tanrının nezdinde…
İnsandın her şeyden önce.
Birilerinin anası, babası, iş ortağı, eli kolu, hayat ortağı yahut koşulsuz arkanı yasladığın sırt ortağı… Kimse bilmez belki ama dört ayaklı bir masada anlatırken derdini, rakı kadehini tokuşturduğun sır ortağı… Her şey olmuştun her şeyin içinde. Hem bana, hem diğerlerine hem de kendine…
Doğrusu yakıştın da ortalığa, yakasında altın broş taşıyan insan misali… Dolaşıp durdun haklı bir tavırla.
Oysa üzerine geçirdiğin her insan, bana seni anlattı teker teker. Bugün!
Sırtımı duvara, sırrımı suya anlatmalıymışım. Her zaman…
Yüzüme dost, arkamdan ağzı bozukmuşsun.
Mütemadiyen.
Elinde bir bıçak, ittirdikçe ittiriyormuşsun onu. Hiç görmedim!
Katil olmak yakışmazdı ama bıçağı bileylemişsin bir kere…
Kökle de bitsin bu iş artık!
Bundan sonra yokum, ben. Önce mimarı oldun insanlığımın, sonra felaketi… Önce kandırdın sonra kana buladın. Kim bir zamanlar dostum dediği insana taş atmış ki? Kim dizleri titreyince ADAM’lığın kitabını açmış?
Nerdesin, nesin sen?
Güzel görünmek yettiyse neden maskeni çıkarmıyorsun? (Bu arada) Tanrılar maske takmaz, yaz bir kenara… Neden herkesin Tanrı’sı olmaya çalışıyorsun hala?
Ben oyuncağımı kırıp çöpe attım. Git ve herkesin fahişesi olmaya devam et şimdi.
Benim Tanrım herkesin olabilir ama herkesin Tanrısı benim olamaz!
Elveda.
Elveda, ‘’Bir körün köre yol gösterdiği kişi!’’
Elveda, bana borcunu ödemeyen kişi…