Uzun bir aradan sonra herkese merhaba! Dünya olarak son günlerde öyle karışıktık ki, hislerimi tarif etmeyi bile denemeyeceğim. Nasılsa birbirimizi en iyi anladığımız nokta; dört duvar arasında gözle görülmeyen bir düşmana karşı verdiğimiz savaştı.
Tabi bu dönemde acılarımız, üzüntülerimiz, şaşkınlıklarımızla birlikte farklı deneyimlerimiz de oldu. Mesela çoğumuz sosyal medyanın gücüne inandı. Bir çoğumuz sosyal medyadan durmadan yayın yaptı (bunlardan biri de benim). Bir kısmımız yeni tarifler denedi. Bir kısmımız uzun zamandır yaşadığı evin aslında ne kadar güzel olduğunu fark etti.
Yeni dostlar edindik online dünyadan, yeni bilgiler öğrendik.
İşte bu yeni dostlardan biri de pandemi süresi boyunca instagram hesabımdan devam ettiğim Yazar Sohbetleri programına katılan sevgili sosyolog – şair Dağhan Dönmez oldu. Kendisi ile, sizin için ayrıca kısa bir röportaj yaptım. Çünkü onu tanımanızı istedim ve kurumsal hayattan elini eteğini çekip hayata başka açıdan bakma çabasını takdir ettim.
Çeşitli seminerler veren ve aynı zamanda konuşmacı olarak da çeşitli etkinliklere katılan Sevgili Dağhan’nın bugüne uzanan yolunu birkaç soruluk kısa röportajımla size anlatmaya çalışacağım.
- Sevgili Dağhan, ne güzel bir program yapmıştık değil mi? Yazar Sohbetleri gerçekten keyifli oldu. Orada anlattın ama senden bir kez daha röportajımızı okuyacak sevgili dostlarımıza kendini, Dağhan Dönmez’i anlatır mısın? Kariyeri boyunca neler yaptı Dağhan ve felsefe hayatına ne zaman girdi?
Gerçekten keyifli bir sohbet olmuştu. En kısa zamanda yeni bir yayınla bence tazeleyelim. Evet Dağhan Dönmez kimdir… Sosyolog ve şairdir. Ben küçükken babam muhasebecilik yapardı. Dolayısıyla, kırtasiye malzemelerine ulaşmakta zorluk çekmiyorum o yıllarda. Hiç unutmam, iki haftada bir; halının üzerine mecmua, dergi, kağıt, kalem ne varsa serip, kendi kendime gazete çıkarıyorum. Onları sınıfta satıyorum üstelik. İlkokul ikinci, bilemedin üçüncü sınıftayım. Aradan yıllar geçecek, şiirler yazacağım; şiirlerim yayımlanacak. Bu defa sahiden bir gazetede, köşe yazarlığı yapacağım. Bu tutku içimde hep vardı. Miladını bilmem o yüzden. Ama serde de 80 kuşağına mensup olmak var. Bu şu anlama geliyor: Ailende, yakın çevrende hangi mesleğe dair bir eğilim varsa onu seçeceksin. Ben de öyle yaptım ve bankacı oldum. Sonra da hayat beni, dönüp dolaştırıp yine o halının üzerine attı. Ezcümle, kurumsaldan ayrılmak elbette kolay olmadı. Kaldı ki bu kararı aldığımda, çocuğum da yeni doğmuştu. Yaşamımın mağaradan çıkış aşamasıydı diğer deyişle. Gel gelelim, edebiyat, felsefe, sanat benim dünyamda yeni bir şey olmadığından; intibakım kolay oldu.
Dönmez’in hayatı son zamanlarda özellikle pek çoğumuzun aşina olduğu bir geçiş diyebiliriz. Ancak kimse, düzenli işini, iyi bir maaşı bırakıp kendini hayallerinin peşine salacak kadar da cesur olamayabiliyor. Ama o olmuş. O başarmış.
- Hikayen aslında alışılmış ancak geçiş yaptığın alan pek alışılmış değil. Geriye dönüp baktığında bu geçişi nasıl değerlendiriyorsun?
Hikâyemin abartısız olduğunun farkındayım. Son yıllarda kurumsal hayattan ayrılıp, kültürel mecralara dümen kıranların, ağdalı ve neredeyse birbiriyle aynı yaşam öykülerine kıyasla söylüyorum bunu. “Filanca şirkette üst düzey yöneticiydim. Evim, arabam, her şeyim vardı fakat mutsuzdum. “Diğer bir deyişle, ferrarim vardı ama içimdeki boşluğu doldurmaya yetmiyordu ve bir aydınlanma yaşayıp ferrarimi sattım gibi öyküler bunlar”. Edebiyat ya da felsefenin, modern anlamdaki mutluluk arayışının sonucu ya da bitmez tükenmez bir tatminsizliğin tatmini gibi amaçları olacağını hiç düşünmedim. Çünkü ben, edebiyatı ve felsefeyi yalnızca kendisinden dolayı istedim. Beni mutlu etsin diye değil. Yaşadığı sözde aydınlanmayı ferrasini sattığını vurgulayarak ya da her şeyim vardı ama mutsuzdum cümlesindeki, “her şeyi” yine maddiyat üzerinden tanımlayarak yaşanılan aydınlanma, sahici bir aydınlanma değildir.
Bu kadar içten, bu kadar bizden biri. Kariyerini belki de daha samimi olabilmek, yaşamı yakından irdeleyebilmek için keskin bir geçişle hayatına yön vermiş genç bir şair o.
YALNIZLIKTAN YOKSUNUZ AMA YALNIZIZ…
- Peki ya, teknoloji hayatımızın neresinde? Gelişen teknoloji ile hayatlarımız nasıl evriliyor?
Ben teknolojiye karşıyım,” demek – neredeyse – nefes alıp vermekten haz etmiyorum ifadesiyle eş değer. Ancak gelinen noktada, – bırakın ötekilerle aramızdaki mesafenin artmasını – kendimizle aramızdaki uçurum derinleşiyor. Ben bunu “yalnızlıktan yoksun bir yalnızlık” olarak tanımlıyorum. Bu şu demek: Modern zamanlarda, pek çoğumuz birbirimizden uzaklaştık. Mimari dahi buna göre şekilleniyor. 1+1 evlerin artışı bundan. Ayrı evlerde, hiç yoksa aynı evlerin ayrı odalarındayız. Elimizde telefonlar, bilgisayarlar. Bu bizi yalnızlaştırıyor. Oysa ki, yalnızlık kendinle baş başa kalmak, kendi kuyuna taş atmak demek. Derinleşmek yani. Elimizdeki teknolojik nesneler, buna imkan tanımıyor. Fiziken yalnız olsak da, zihnen yalnız olamıyoruz dolayısıyla. Yalnızlıktan yoksunuz ama yalnızız.
- Hep sana sormak istediğim bir soru sıradaki. Hangi filozofun şimdi canlanmasını istersin Dağhan? Bize neler derdi sence?
Bu ilginç bir soru Serli. Farklı çağlardaki filozofların, sanki hayattaymışlar gibi birbirleriyle konuştukları bir metin yazmak, ara sıra hayallerimi süsler. Ancak yine de onların yeniden dirilmesine gerek olduğunu düşünmüyorum. Zira modern insana yeni bir söz söylemelerini beklemek yerine, zaten söylemiş olduklarını akletmeyi daha akıllıca bulurum. Misal, Sokrates “bildiğim tek şey var o da bilmediğim,” demişti. Bugünün dünyasında, bu söz yine vasat bir konum kazandı. Bunun kavramsal ifadesi Big Data. Artık bilgi her yerde ancak bu defa da, sınırsız sayıdaki bilginin hangisine ulaşacağımızı bilmiyoruz. Yani Sokrates hâlâ hayatta!
- Okuyucularımıza atölyelerin hakkında da bilgi vermek istiyorum. Ne dersin? Biraz bilgi verelim mi?
Çok sevinirim Serli, evet atölyeler yapıyorum. Bu atölyeler,, eğitimler ve seminerler birçok alanda gerçekleşiyor. Ortak özellikleri ise, disiplinlerarası bir içeriği barındırıyor oluşları. Yönetim felsefesinden tutun, liderliğe, insana dair yetkinliklerden, sanata varıncaya dek. DDI Akademi adı altında bir oluşumu üç ay önce gerçekleştirdik. Kendim için “kurucu” sıfatını kullanmıyorum. Çünkü bu oluşum, her bir katılımcının yarattığı artı değerle; her an yeniden kuruluyor. Türkiye’nin önemli kurumlarında, daha önce hiç denenmemiş programları deniyoruz. Çok olumlu neticeler alıyoruz. Amacımız, insanlara etki etmek. Makastar etkisi diyorum buna. Tren istasyonunda, yaptığı küçük dokunuşlarla; trenin bütün yolculuğunu değiştiren makastar görevlisi gibi. Fikirlerin de böyle olduğunu düşünüyorum. Bizim bütün hayat yolculuğumuzu değiştirilebilecek sihre sahip olduğunu… Amacımız, insanları bu yeni fikirlerle buluşturmak. Artık, “her şey kötüye gidiyor,” deme zamanı değil. İyiye gitmesi için üretme zamanı. Gayretimiz bu yönde.
- Adalarda bazı seminerler vereceğini duydum? Bahseder misin?
Elbette… 15 Ağustos’ta da Hülya Çizikman ve Caner Karadavut ile “Açık Havada, Yazı ve Kelimelerin Gücü” başlıklı bir seminer vereceğim. Heybeliada İçsel Motivasyon Seminerleri kapsamında takipçilerimizle buluşacağımız bu seminerlerin hem mekânsal ve hem de içerik olarak çok ilgi çekeceğini düşünüyorum. Bu da yeni bir fikir bizim için nihayetinde. Ancak çok da ilgi görüyor ve bu durumdan çok memnunuz. İnsanlar uzun süre evlerde kaldı ve doğaya duyulan özlem arttı. Doğayı kirletmek, onu tüketmek yerine; açık havada, sıhhatli bir şekilde felsefe konuşalım diye düşündük. Özellikle yaşadığımız ve yaşamakta olduğumuz bu süreçte, düşünmenin, üretmenin önemini anlamaya daha çok ihtiyaç var. Elbette doğadaki temiz havaya da! Meraklısı olan herkesi bekleriz.
- Son sorum geliyor, çocuklarla ilgili çalışmalar yapacak mısın?
Lütfen yap, gerçekten çocuklarımıza bakış açıları kazandırmamız gerek.
Haklısın…
Özellikle Ilgaz doğduktan sonra, bu alanda bir çalışma yapma heyecanını fazlasıyla duymaya başladım. Çocuklar için şiir atölyeleri yapmayı planlıyorum. Yakın zamanda, buna dair bir içerik oluşturacağım.
İşte böyle, kısa, net bir röportaj oldu sevgili Dağhan Dönmez ile. Amacım; hem net bilgi, özet bir röportaj ve sizi sıkmadan bilgilendirmekti ve hem de genç bir şairle sizi tanıştırmaktı. Sanırım başardım. Umarım keyif almışsınızdır.
Yeni yazı da bakalım neler anlatacağım.
Bu arada beni takip etmek isteyenler @serlinisanyan instagram hesabımdan takibe alabilir, Yazar Sohbetlerine konuk olabilir ve ayrıca yorumlarını bana iletebilir.
Her anınızın kıymetini bilerek yaşadığınız ve çokça kitap okuduğunuz sağlıklı, keyifli günleriniz olsun.