‘Fatih Altaylı ile Bire Bir’ programının dün akşamki konukları psikiyatr-yazar Gülseren Budayıcıoğlu, şarkıcı ve oyuncu Defne Samyeli ile şef Hazer Amani’ydi. Budayıcıoğlu programda 1200 lira olarak iddia edilen seans ücreti hakkında da konuştu.
“Bedenen çok sağlıklı olsanız da huzurunuz yoksa o sağlığın anlamı yok” diyen Gülseren Budayıcıoğlu, “Psikiyatri en akıllı insanların gideceği yerdir aslında” ifadelerini kullandı. Bir dönem siyasete girmeyi düşündüğünü söyleyen Defne Samyeli, kendisine pek çok partiden teklif geldiğini açıkladı. Samyeli ayrıca “Geçmişte yaşadıklarımdan dolayı kızlarım feminist oldu” dedi. Hazer Amani ise şeflik yolculuğunun çocukluktan başladığını dile getirdi
“O FİYATLAR GERÇEK DEĞİL”
Sohbetin başlarında Gülseren Budayıcıoğlu’nu espriyle karşılayan Fatih Altaylı, “Aslında sizi davet etmeye niyetim yoktu. Tedaviye gelmeye düşünüyordum ama sonra öğrendim ki 20 dakikalık viziteniz 1200 TL imiş. Dedim ki; programa gelsin konuşuruz. Bana bir de reçete yazar” sözleriyle Budayıcıoğlu’nu güldürdü. Ünlü psikiyatr ise, “Bu doğru değil, pandemi başladığından beri hiç hasta bakmadım, kliniğe gitmedim. Ben de okuyunca, ‘vay hakikaten dudak uçuklatıcı fiyatlar’ dedim.” ifadelerini kullandı. Yazdığı kitaplar diziye uyarlanan Budayıcıoğlu, “Mesleğimi çok özlüyorum. Diziden fırsat bulamıyorum. Olabildiğince hayatım evde devam ediyor. Eski hastalarımla online görüşüyorum.” dedi.
“ÜNİVERSİTEDEN ATILDIM”
Bir dönem TRT’de sunuculuk yaptığını belirten Budayıcıoğlu, “5 yıl boyunca TRT’de çalıştım. Müzik, eğlence programları ve belgeselleri seslendirirdim. TRT’den ayrılmam kurumu biraz zorladı. Programlar yarım kaldı, benim yerime bu işi yapacak hazır birileri yoktu. Fakat ayrılmakta kararlıydım. Yoksa ayrılamazdım. Ankara Tıp’ta asistanlık yapıyordum. Mesai saatleri dışında program yapmam istendi ama üniversite buna izin vermedi. Pazar günü çekilirdi programlar. Sonra beni zaten Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden attılar.” diye konuştu.
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden atılmasının hayatında önemli bir kırılma noktası olduğunu belirten Budayıcıoğlu, “O dönem fizik tedavi bölümündeydim. Okuldan atıldıktan sonra Hacettepe Üniversitesi’nde psikiyatri bölümüne yöneldim.” dedi.
“HERKESE FAYDAM OLSUN DİYE KİTAP YAZDIM”
Aynı zamanda yazar olan Budayıcıoğlu, yazarlık serüveni hakkında ise şunları söyledi:
Her ilden insan gördüm, bizim insanları tanıdıkça hayatı ve bizi ne kadar tanımadığımızı gördüm. Onları tanıdıkça ‘bu dünyanın iki yüzü var’ dedim. Biri bizim gördüğümüz, biri de hiç görünmeyen ve aslında hayatımızı yönlendiren o yüzü fark ettim. Ben ‘bunu yazmalıyım dedim. Kendine has özellikleri olan ülkenin insanlarıyız biz. İlk kitabım (Madalyonun İçi) için 5 yıl uğraştım. Vaktim olsa tüm 80 milyona bakmak isterim. İnsanların buna ne kadar ihtiyacı olduğunu gördüm. İnsanlara bu kitaplarla dokunmak istedim.
“YAPIMCILAR YAKAMA YAPIŞTI”
Kitaplarından, ‘İstanbullu Gelin’, ‘Kırmızı Oda’, ‘Doğduğun Ev Kaderindir’, ‘Masumlar Apartmanı’ ve ‘Camdaki Kız’ gibi diziler çıkan Budayıcıoğlu, “Kitabımı okuyan yapımcılar sık sık ‘bunu dizi yapalım’ teklifiyle geldiler. ‘İstanbullu Gelin’in çok sevilmesi ve Emmy adayı olması motivasyonumu artırdı. ‘Kırmızı Oda’da benim çok çalışmam gerekiyor. Bir senaristin tek başına yazabileceği dizi değil. Binnur Kaya’ya ‘Böyle devam edersen seni kliniğe alacağım’ diyorum.” ifadelerini kullandı.
“BİNLERCE İNSAN GÖRDÜM, BİRBİRİNE TIPA TIP BENZEYEN GÖRMEDİM”
Budayıcıoğlu, “Psikiyatrist mutlaka empati kurmalıdır. Empati kuramazsanız karşınızdakini iyi anlayamazsınız ve iyi doktorluk yapamazsınız. Binlerce insan gördüm ama birbirine tıpa tıp benzeyen kimseyi görmedim. Saçını tarama biçiminden, size bakışından, hangi kelimeyi kullandığından keşifler yapmalısınız. Her an tetikte ve dikkatli yapılması gereken bir meslek.” dedi.
“EŞİM BANA ÇOK KIZARDI”
Hayatı boyunca çok çalıştığını söyleyen Budayıcıoğlu, yorulmaya alıştığını ifade etti. 15 yıl önce hayatını kaybeden eşinin kendisine çok kızdığını söyleyen ünlü psikiyarist, “O isterdi ki hep onun yanında olayım” şeklinde konuştu.
“CAMDAKİ KIZ’IN YAŞADIKLARI DAHA KÖTÜ”
“Camdaki Kız’da o kızın çektikleri asabımı bozuyor” diyen Altaylı’ya yanıt veren Budayıcıoğlu, “O kızın geçmişte neler yaşadığını gerçeği olduğu gibi gösterseydik , ‘Bu neymiş!’ dersiniz. Gerçeği daha da fena. Herkes abarttığımızı düşünüyor ama öyle değil.” dedi.
“BİZE ‘DELİ DOKTORU’ DİYORLARDI”
Meslek yıllarının ilk dönemlerinden de bahseden Budayıcıoğlu, “Ben psikiyatriye başladığımda bizim adımız ‘deli doktoru’ydu. Ben muayenehaneyi açtığımda insanlar salonda yan yana oturmak istemiyorlar. Çünkü ayıp. Ama orada gördüm ki insanların buna nasıl ihtiyacı var. Bedenen çok sağlıklı ama huzurunuz yoksa o sağlığın anlamı yok. İnsanlar bundan korkmasın. En akıllı insanların gideceği yerdir aslında psikiyatri. ‘Kırmızı Oda’dan sonra patlama yaptı. Türkiye’nin her yerinde psikologlar ve psikiyatristlerde randevular dolu. Buralara başvuranlarının çoğunun ruh sağlığı son derece yerinde. Ama bunun farkındalığı geliştirmek önemli.” diye konuştu.
“PANDEMİYLE DEPRESYONLAR ARTTI”
Budayıcıoğlu ayrıca, Fatih Altaylı’nın, “Ruh sağlığı bozulan bir toplum haline mi geldik?” sorusuna, “Türkiye için söylenemez ama dünya bu halde. Bizim ülkemiz de bundan nasibini alıyor. Pandemiyle kaygılar ve depresyonlar attı. Yaşam alışkanlıkları değişti.” yanıtını verdi.
BAŞAK CENGİZ CİNAYETİ
Can Göktuğ Boz’un, Başak Cengiz’i samuray kılıcıyla katletmesiyle ilgili de konuşan Budayıcıoğlu, “Ben bu çocuk hasta mıdır bilemem onu kurul söyleyecek ama bu tür hastaların şöyle bir özelliği vardır; Bunlar en ağır ruh hastasıdır. O çocuk hastaysa eğer, bu kızı neden öldürdüğünü bilmez. Bu hastalar topluma büyük tehlikeler arz ederler. Aileler çocuklarının hasta olduğunu bilirler. Bu hastalar öncelikle hasta olduklarını kabul etmezler. Verilen ilaçları almazlar. Bu hastalar aileleri için de çok tehlikelidir. Benim de bir hastam vardı. Kızı uzun süre takip ettim. Sonra kayboldu ortadan. Uzun süre gelmedi. Aradan yıllar geçti, gazetede bir gün bir haber okudum. Namaz kılarken annesini öldürmüş. Annesi de o kadar şefkatliydi ve kızına düşkündü. Bu konu da benim önerim şöyle; yasalarda düzenlemeye ihtiyaç var. Bu hastalar tedavi olmaya gelmezler. Ailesi de zorla götüremiyor. Devletler bunun tedavisini zorunlu kılmalı.” dedi.