Ülkemi yabancılara şikayet etmeyi, hatta başka ülkelerle mukayese etmeyi bile sevmem. Ama meslek televizyonculuk olunca iş değişiyor. Dünyadaki örneklerini ülkemizdekilerle mukayese edince insan karamsarlığa kapılıyor.
Ne varmış televizyonların halinde diyenler mutlaka çıkacaktır. Çok şey var ve artık konuşulması gerekiyor.
Medya siteleri bir ara televizyonlarda işten çıkarılanların haberlerini veya gençlere yeni iş imkanlarını bildirmekle sayfalarını doldururdu, şimdilerde ise medyaki kişilerin diğerleri hakkında söyledikleri, kim kimin ayağının altına karpuz kabuğu koydu şeklindeki dedikoduları veriyorlar. Bir de son beş on yılda en çok alıştığımız, hangi dizinin yayından kaldırıldığı haberleri var.
Şurası bir gerçek ki televizyon sektöründen ayrı, “dizi sektörü” diye bir oluşum söz konusu. Bazı diziler yurtdışında da gösterilince, bu bir başarı olarak algılandı ve bu sektörün doğru yolda olduğu şeklinde bir yanlış kanaat oluştu. Oysa dizi çekmek adına hiç bir standardı, kuralı olmadan devam eden bir üretim süreci söz konusu. Kamera arkasındaki emekçilerin çok düşük ücretlerle, kötü şartlarda çalıştırıldığı, kamera önündeki yeni yetme ve hiç bir mesleki nosyonu olmayan oyuncuların rekor ücretler aldığı bir sektörden bahsediyoruz.
İşin yayıncı kuruluş tarafı da ayrı sorunlarla dolu. Diziler konusunda hiç bir risk almak istemeyen, bütün sorumluluğu yapımcı şirkete yükleyen, reyting adlı süper kahramanın karşısında yerlere kadar eğilen, sabrı baştan bitik, bir iki haftalık düşük reyting sonucuna katlanamayan çatık kaşlı bir yayıncı kuruluş resmi çizilmiş durumda ekranlarımızda.
Dünyada prime-time dediğimiz saatleri dizi ile dolduran kanallara ulusal kanal veya majör kanal denmiyor. Günlük yayınının dörtte üçünü diziyle dolduran kanallara tematik kanal deniliyor. Dizi kanalı. Aynı bizdeki ulusal geçinen kanallarda olduğu gibi dizilerin çoğu da tekrar yayınlardan, eski dizilerin tekrarından oluşuyor.
Dünyada majör kanallar genellikle kendi yaptıkları programları yayınlıyorlar. Eğitim kültür programları, magazinler (bizdeki gibi kim ne giydi, kim kimi aldattı değil tabii onların magazinleri, yaşam kalitesini artıran bilgileri paylaşıyorlar, toplumsal sorunlara dikkat çekiyorlar vs.) Bizde ise program kavramı, haber kanallarına bırakılmış ya da gündüz yayınlanan seviyesi iyice düşük, topluma hiçbir şey vermeyen reality türüne kaptırılmış durumda. Bir de sürekli yarışma yayınlayan bir kanalımız var.
Bu genel tabloya baktığımızda pek çok konuda olduğu gibi televizyon alanında da herşeyin cılkını çıkarmışız. Dünya deneyimlerinden faydalanmayı unuttuğumuz, kendi uydurduğumuz, profesyonel kurallara tabi olmayan, ama profesyonelliği yüksek rakamlarla iş yapmak zanneden bir televizyon piyasası. İçeriği ucuz mu ucuz, ama ödemeleri belli kesime yüksek olan pahalı bir kutu.
Gerçekten televiyonculuk pahalı bir iş, ama o para bizdekinin tersine tüm dünyada içeriği oluşturmakta ve kaliteli yayıncılık için emek verenlere harcanıyor. Elbisesinin dekoltesiyle konuşulmak isteyenlere veya ekranı şöhret olmak için kullanan, zengin bir iş adamını kafalamak isteyenlerden değil, topluma iyi şeyler sunmak için ter döken, bu işi meslek olarak benimsemiş emekçilerden bahsediyoruz.
Hiç unutmuyorum, yıllar önce yeni kurulmakta olan bir televizyon kanalından program müdürlüğü için görüşmeye çağırdılar. Patron televizyonu teknik bir kaç aletle yayına çıkan bir kuruluş sandığı için olsa gerek herkesten önce tanıdığı bir elektrik teknisyenini işe almış, benimle de patron adına o şahıs görüşüyordu. Sorduğu ilk soru şuydu, kanalımıza hangi ünlüleri getireceksiniz. O an beynimde nasıl şimşeklerin çaktığını anlatamam. Ünlüler o kanala gelmek için benim program müdürü olmamı bekliyorlar, evet ben burada göreve başlayınca koşarak gelecekler. Sesli güleceğim ama kendimi tuttum. Bakın beyefendi, ben size filan ünlüyü getireceğim diye bir söz veremem. Sadece ben değil kimse veremez. Ünlülerle anlaşmalar yaparak kanalı izlenir kılmanın bedeli de çok yüksektir zaten. Ama ben size, davet edilen her ünlünün gönül rahatlığıyla katılabilceği kalitede projeler, programlar yapma sözü verebilirim. Tabii ki işe alınmadım, o kanal da zaten duyduğuma göre açıldıktan birkaç ay sonra kapanmış.
Televizyon sektöründe ucuzluk beyinlerde başlıyor. Bu kafalar kamera arkasında çalışan insanların, emeğin ve deneyimin kıymetini bilmeyip işi en basite indirgeyerek sadece kamera önündekiler bu işi yapıyor zannediyorlar. Sektörün cahili olan, cahili olduğu halde çok iyi bildiğini zanneden girişimcilerden bıktık. Bu yanlışlarını anlamak için bir televizyon açıp batırmaları gerekmiyor, hiç açmasalar daha iyi. Yeni mezun deneyimsiz gençlerin emeğini üç kuruşa satın alıp, kötü şartlarda çalıştırıp, maaşlarını da ödemiyorlar. Utanmadan da medya patronu havasında ortalıkta geziniyorlar. Bu kalitesizlik de bitmeli artık. Daha konuşulacak çok sorun var, şimdilik bu kadar.